Kemere Köprüsü Doğu'ya doğru Görünüm

Harika, Amasra Kemere Köprüsü’nün yapısal analizi, kullanılan malzemeler, mimari özellikleri ve dünyadaki benzer köprülerle karşılaştırılması üzerine detaylı bir araştırma yapacağım. Ayrıca, bu köprünün korunması ve geliştirilmesi için yapılabilecek mühendislik çalışmalarına da değineceğim. Sonuçları en kısa sürede seninle paylaşacağım.

جسر أماسرا كيميري: التحليل البنيوي والمواد وأعمال الترميم

(File:Amasra – panoramio (5).jpg – Wikimedia Commons) جسر أماسرا كيمير, Bartın iline bağlı Amasra ilçesinde, Boztepe Adası ile ana karadaki eski Amasra yerleşimini birleştiren tek kemerli tarihi bir taş köprüdür (Kemere Köprüsü – Vikipedi). Kemerli mimarisiyle قلعة أماسرا’nin yarımada ve ada üzerindeki kısımlarını birbirine bağlayan köprü, yaklaşık 5,9 m genişliğinde ve 26,7 m uzunluğundadır (Kemere Köprüsü – Vikipedi). Yapının inşa tarihi tam olarak belirlenememekle birlikte Roma döneminde temelleri atıldığı, 8.–9. yüzyıllarda Bizans döneminde onarım ve eklemeler gördüğü bilinmektedir (Kemere Köprüsü – Vikipedi). Son yıllarda yaya ve hafif araç trafiğine açık olan köprü, Karadeniz’in dalga ve rüzgâr etkilerine maruz kaldığından kapsamlı bir restorasyonla güçlendirilerek günümüze ulaştırılmıştır.

Mimari ve Yapısal Özellikler

Kemere Köprüsü, tek açıklıklı yarım daire kesitli bir kemer köprüdür. Kemer ayakları, Boztepe Adası ve ana kara tarafında doğal kayalık zeminlere oturmakta olup açıklığı yaklaşık 26–27 metredir. Köprü kesme taş bloklardan kemer formunda inşa edilmiştir; taşlar yatay sıralar halinde dizilmiş olup büyük kısmı antik yapılardan devşirme (spolia) malzemedir (Kemere Bridge – Bridging Byzantium). Bu sağlam moloz ve kesme taşlı yığma yapı tekniği, taşların yüksek basınç dayanımı ve yörede kolay bulunabilir olması nedeniyle antik dönemde tercih edilmiştir (MASONRY ARCH BRIDGES AND ANALYSIS METHODS – HISTRUCTURAL – SAHC). Kemer formunun en önemli mühendislik özelliği, yüklerin tamamını basınca dönüştürerek taş bloklar ve mesnetler (ayaklar) üzerinden zemine aktarmasıdır. Kemerin kilit taşı (tepe noktası) ve onu çevreleyen diğer voussoir taşları uygun şekil ve açıyla yerleştirilerek, yapı kendi kendine taşıyacak duruma getirilir. Bu esnada, kemer inşa edilirken altta ahşap bir iskele (mertek) kurularak taşlar tamamlanana kadar destek sağlanması gerekir (MASONRY ARCH BRIDGES AND ANALYSIS METHODS – HISTRUCTURAL – SAHC). Amasra Kemere Köprüsü’nde de dönemin tipik yapım teknikleri kullanılmış; sağlam kayaya oturan ayaklar üzerine ahşap kalıp iskele yardımıyla kemer taşları örülmüştür. Köprünün üst kısmında, kemerin üzerini örten toprak ve moloz dolgulu bir yol tabakası ve kenarlarında taş korkuluk (yalı baskısı) duvarları bulunmaktadır. Yaklaşık 6 metreye varan tabliye genişliği, köprünün dönemin yaya ve atlı ulaşımının yanı sıra günümüzde de hafif araç geçişine imkan verecek sağlamlıkta olduğunu göstermektedir.

Malzeme açısından köprü tamamen taş ve harç ile inşa edilmiştir. Kullanılan taşların cinsi kaynaklara göre düzgün kesme kireçtaşı olup, aralarında antik yapı kalıntılarından alınmış devşirme bloklar da vardır (Kemere Bridge – Bridging Byzantium). Taşlar arasındaki derzlerde geleneksel kireç harcı kullanıldığı tahmin edilmektedir. Bu yapı tarzı, taşların sadece basınç altında çalışmasına izin verip çekme gerilmelerini önleyerek uzun ömürlü bir dayanım sağlar. Nitekim taş kemer köprüler doğru tasarlandığında, malzeme dayanımı sınırları içinde yüzlerce yıl ayakta kalabilmektedir. Amasra Kemere Köprüsü de yüzyıllardır ayakta duran böyle bir mühendislik eseridir. Köprünün mimarisi yalın ve işlevseldir; süsleme unsurları bulunmamakta, esas vurgu mühendislik tasarımının kendisidir. Bu yönüyle Cendere Köprüsü gibi Roma döneminden kalma büyük kemer köprülerle benzer bir mühendislik anlayışı taşır: Cendere (Septimius Severus) Köprüsü de tek açıklıklı ve 34,2 m gibi devasa bir kemer açıklığına sahip olup Roma mühendisliğinin ulaştığı zirveyi temsil eder (Severan Bridge – Wikipedia). Amasra Kemeri, ölçek olarak daha küçük olsa da aynı ilkelere dayanarak inşa edilmiştir.

Benzer Tarihi Taş Köprülerle Karşılaştırma

Amasra Kemere Köprüsü, tarih boyunca farklı coğrafyalarda inşa edilen benzer taş kemer köprülerle mimari ve mühendislik açıdan ortak özellikler paylaşır. Örneğin, Türkiye’deki Cendere Köprüsü (Adıyaman) yaklaşık 34 m açıklığıyla Roma döneminin en büyük tek kemerli taş köprülerinden biridir ve 2. yüzyılda inşa edilmiştir (Severan Bridge – Wikipedia). Cendere Köprüsü gibi yapılar, büyük açıklıkları tek kemerle geçebilmek için yüksek kaliteli kesme taşlar ve hassas mühendislik hesaplarıyla inşa edilmiş, benzer biçimde yüzyıllardır ayakta kalmıştır. Öte yandan Bosna-Hersek’teki Mostar Köprüsü (Stari Most), Osmanlı döneminde 1566’da tamamlanan 30 m açıklıklı zarif bir taş kemer köprüdür ve inşa edildiği dönemde dünyanın en geniş kemer açıklıklı köprülerinden biri sayılmıştır (Stari Most | History, Description, & Facts | Britannica). Mostar Köprüsü, kente adını veren Neretva Nehri üzerindeki dik kayalıklara yaslanan tek bir sivri kemerden oluşur ve hiçbir orta ayağı olmaksızın nehri geçer – benzer şekilde Kemere Köprüsü de Boztepe Adası ile ana kara arasında tek açıklıkla deniz kanalını geçmektedir. Her iki köprü de bulundukları dönemin estetik ve mühendislik becerisini yansıtır: Mostar Köprüsü zarif kemeriyle bir mühendislik harikası olarak tanımlanmış (Stari Most | History, Description, & Facts | Britannica), Kemere Köprüsü ise daha küçük ölçekli olmakla birlikte benzer şekilde işlevsel bir tasarım sunar.

Dünyadaki tarihi taş köprüler incelendiğinde, kemer formunun Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar tarafından asırlar boyunca tercih edildiği görülür. Çok kemerli büyük köprüler (örneğin Antik Roma’daki Alcántara Köprüsü veya Anadolu’daki Taşköprü (Adana) gibi) olsa da, tek kemerli köprüler coğrafi koşullar uygun olduğunda basit ve dayanıklı bir çözüm sunmuştur. Amasra Kemere Köprüsü, bulunduğu dar boğazı tek kemerle aşması bakımından bu geleneğin bir örneğidir. Yapım tekniği ve kullanılan malzemeler açısından, dünyanın başka bölgelerindeki akranlarıyla (Roma dönemi köprüleri, ortaçağ Avrupa’sındaki taş kemerler, Uzak Doğu’daki benzer kemer köprüler vb.) büyük benzerlik gösterir. Hepsinde temel ilke, doğal taşın basınca dayanma gücünden yararlanarak kemer biçiminde açıklık geçmek ve yükleri yanlardaki sağlam kıyılara/temellere aktarmaktır. Dolayısıyla Kemere Köprüsü’nü, farklı dönem ve kültürlerden diğer tarihi kemer köprülerle karşılaştırmak, insanlık tarihinde taş yapı tekniğinin ne kadar evrensel bir mühendislik çözümü olduğunu ortaya koymaktadır.

Tarihi Taş Köprülerde Yapım Teknikleri

Tarihi taş köprülerin inşasında, dönemin imkanlarıyla geliştirilen bir dizi özel teknik uygulanmıştır. Kemer köprü yapımı, öncelikle geçilecek açıklığın her iki yakasında sağlam temel ve mesnetlerin inşasını gerektirir. Antik ustalar, nehir yatağı veya deniz gibi zorlu ortamlarda bile temelleri mümkün olduğunca kayalık zemine oturtmaya çalışmış, gerektiğinde temel çukurları açıp moloz ve harçla sağlam zemin oluşturmuşlardır. Kemer inşasında en kritik aşama, kemer formunun oluşturulmasıdır. Bunun için ahşap iskele ve kalıplar kullanılırdı: “Merkez” denilen geçici tahta iskele kemerin tam şekliyle altına kurulup, taş bloklar (voussoir) yarım daire şeklinde örülerek her iki yandan yükseltilir ve sonunda tepe noktada kilit taşı yerleştirilirdi. Tüm taşlar yerine oturup harçları kuruduğunda ahşap iskele çıkarılır ve kemer kendi kendine taşıyabilecek duruma gelirdi (MASONRY ARCH BRIDGES AND ANALYSIS METHODS – HISTRUCTURAL – SAHC). Bu aşamada kemerin oturmasıyla birlikte taşlar arasında küçük oynamalar olur, kemer hafifçe aşağı sarkar ve oturur; böylece yük dağılımı kalıcı hale gelir.

Malzeme ve işçilik teknikleri de kemer köprü yapımında çok önemlidir. Taşlar genellikle kamalı (yani üst yüzeyi geniş, içe doğru daralan) bir formda yontularak kemer şekline uygun hale getirilir. Bu taşa “voussoir” denir ve en üstteki kilit taşı ile birlikte kemerin kavisini oluşturur. Taşlar arasına genellikle kireç harcı konularak birbirine kenetlenmesi ve aradaki boşlukların dolması sağlanır. Bazı antik köprülerde taşları kuru (harçsız) örme teknikleri de görülmüştür; bu durumda taş yüzeyleri o kadar hassas yontulmuştur ki aralarında neredeyse boşluk kalmaz. Roma döneminde pozzolan adlı volkanik kül karışımlı güçlü harçlar da kullanılmış, böylece kemerlerin su altında dahi dayanması sağlanmıştır.

Kemer tamamlandıktan sonra, köprü tabliyesi için kemerin üstüne hafif eğimli bir dolgu ve yol tabakası inşa edilir. Kemerin iki yanına selyaran (spandrel) duvarları örülerek kemer ile yol arasındaki boşluk moloz, toprak gibi malzemeyle doldurulur. Bu dolgu hem düz bir yol yüzeyi sağlar hem de kemerin daha dengeli yük taşımasına yardımcı olur (aşağıda detaylı açıklanacaktır). Kenarlarda ise korkuluk veya parapet duvarları yapılarak hem dolguyu tutmak hem de güvenlik sağlamak amaçlanmıştır. Amasra Kemere Köprüsü de bu geleneksel tekniklerle inşa edilmiştir: Kemerin yan duvarları kale surlarıyla bütünleşik bir parapet oluşturur, kemer üstündeki dolgu malzemesi ise orijinalde taş döşeli yol yüzeyini taşır.

Tarihi taş köprü yapımında bir diğer yöntem, mevcut eski yapı malzemelerinin yeniden kullanımıdır. Örneğin, Kemere Köprüsü’nün yapımında eski yapılardan alınan kesme taş blokların devşirme olarak kullanıldığı belgelenmiştir (Kemere Bridge – Bridging Byzantium). Antik devirde yeni bir köprü inşa edilirken yakındaki yıkılmış binaların taşlarını kullanmak yaygın bir uygulamaydı; bu hem malzeme tasarrufu sağlar hem de yapım süresini kısaltırdı. Ancak ustalar bu devşirme taşları boyut ve biçim olarak kemere uygun hale getirerek yapı bütünlüğünü korumuşlardır. Sonuç olarak, tarihi taş köprüler işçilik, malzeme ve tasarım açısından kendine özgü tekniklerle inşa edilmiş ve bu sayede muazzam ağırlıkları taşıyıp doğa koşullarına direnerek günümüze kadar ulaşmışlardır.

Yapısal Davranış ve Yük Dağılımı

Bir kemer köprünün mühendislik başarısının ardında, yüklerin yapıda dağılım şekli yatar. Kemer formu, üzerine gelen dikey yükleri (köprüden geçen insanların, araçların ağırlığını ve kendi öz ağırlığını) yanlara doğru ileterek mesnetlere aktarır. Bu nedenle kemer köprülerde yatay itkiler (thrust) oluşur; kemer ayakları, kemerin bu yana doğru itme kuvvetine dayanabilecek şekilde güçlü olmalıdır. İyi tasarlanmış bir kemerde, yüklerin bileşkesi boyunca oluşan itki hattı kemerin kesiti içinde kalır ve böylece taşlarda yalnızca basınç gerilmeleri meydana gelir. Taş malzeme basınca çok yüksek dayanım gösterirken, çekme gerilmesine dayanıksızdır; dolayısıyla itki hattının kemerin dışına çıkması, ilgili bölgede çekme gerilmesi oluşacağı için çatlak veya göçme riski doğurur. Bu prensip, 19. yüzyıldan itibaren “orta üçte birlik kuralı” gibi ifadelerle teorik temellere oturtulmuştur: itki hattı kemerin orta %33’lük kesiti içinde kaldığı sürece kesit boyunca basınç yayılır, dışına çıktığında çekme oluşmaya başlar ve yapı kararsız hale gelir (Thrust – Archie-M Knowledge Base).

Kemer köprülerde yük dağılımını etkileyen önemli bir unsur da dolgudur. Kemerin üzerindeki toprak/çakıl dolgu ve yol tabakası, tekerlek yükleri gibi noktasal yükleri alıp geniş bir alana yayar. Böylece kemerin herhangi bir noktasına tek bir tekerlek baskısı binmek yerine, yük daha geniş bir yayılım gösterir. Nitekim mühendislik uygulamalarında, kemer üzerindeki dolgu kalınlığını artırmanın köprünün taşıyacağı yükü artırdığı bilinmektedir. Araştırmalara göre taş bir kemerin üzerinde en az 30 cm dolgu tabakası olması yük dağılımı için faydalıdır; dolgu yüksekliği 60 cm ve üzerine çıktığında, hareketli yüklerin yayılması çok daha etkin hale gelir (Improving a Stone Arch Bridge’s Serviceability by Strengthening: Part 2 – Stone Arch Bridges). Dolgu ne kadar kalınsa, kemer o kadar yayılı yük altında çalışır ki kemer köprüler yoğunlaşmış noktasal yüke kıyasla yayılı yük altında çok daha emniyetli davranırlar (Improving a Stone Arch Bridge’s Serviceability by Strengthening: Part 2 – Stone Arch Bridges). Bu yüzden bazı tarihi köprülerin restorasyonunda, üzerlerine ilave dolgu veya betonarme tabaka eklenerek yük dağılımının iyileştirilmesi yoluna gidilmiştir (aşağıda güçlendirme bölümünde ele alınacaktır).

Bir kemer köprünün dayanıklılık hesaplamaları, taş malzemenin dayanımı ve kemer geometrisi üzerinden yapılır. Taşın basınç dayanımı çok yüksek olduğundan (örneğin iyi kalite bir kireçtaşı 50–100 MPa basınç dayanımına sahip olabilir), genellikle kritik olan, kemerde çekme gerilmesi oluşmamasını sağlamaktır. Hesaplamalarda, en olumsuz yük durumunda dahi kemerin herhangi bir kesitinde çekme oluşup oluşmadığı kontrol edilir. Eğer hesaplanan itki hattı kemerin dışında kalıyorsa, o noktada “mafsallaşma” olacağı ve birkaç böyle noktanın oluşumuyla kemerin göçebileceği öngörülür. Mühendisler, kemer köprülerin taşıma gücünü basitleştirilmiş yöntemlerle de tahmin edebilirler; örneğin İngiltere’de geliştirilmiş MEXE yöntemi, kemerin açıklığı, kalınlığı, malzeme durumu ve dolgu yüksekliği gibi parametreleri kullanarak yaklaşık bir taşıma kapasitesi verir. Günümüzde daha hassas analizler için sonlu elemanlar yöntemiyle kemer köprülerin bilgisayar modellemesi de yapılmaktadır (Frontiers | Numerical Analysis of an FRP-Strengthened Masonry Arch Bridge). Bu sayede hem statik yükler hem de deprem gibi dinamik etkiler altında taş köprülerin davranışı incelenebilmekte, gerekiyorsa güçlendirme projeleri bu analizlere dayandırılmaktadır.

Amasra Kemere Köprüsü özelinde, köprünün deniz dalgalarına açık konumu nedeniyle dinamik dalga yükleri de önemli bir etkendir. 2013 yılındaki incelemelerde, şiddetli fırtınaların köprü ayaklarındaki taşları yerinden oynattığı ve yapıyı zayıflattığı tespit edilmiştir (Roma dönemine ait köprüden kanalizasyon borusu çıktı – Turizm Haberleri) (Roma dönemine ait köprüden kanalizasyon borusu çıktı – Turizm Haberleri). Bu durum, sadece üst yapı yüklerini değil aynı zamanda çevresel etkileri de hesaba katan kapsamlı bir yapısal değerlendirme gerektirmiştir. Uzmanlar köprünün mevcut durumunu belgelemiş (rölöve), tarihsel yapısını analiz etmiş (restitüsyon) ve elde edilen verilerle restorasyon/güçlendirme projelerini hazırlamışlardır (Roma dönemine ait köprüden kanalizasyon borusu çıktı – Turizm Haberleri). Sonuçta yapılan hesaplar, köprünün acil müdahale edilmezse yıkılma tehlikesi bulunduğunu göstermiş ve derhal destekleme ve onarım çalışmalarına başlanmıştır (Roma dönemine ait köprüden kanalizasyon borusu çıktı – Turizm Haberleri). Bu vaka, tarihi bir taş köprünün dayanımının modern analiz teknikleriyle değerlendirildiği ve gerekli mühendislik önlemlerinin alındığı önemli bir örnektir.

Koruma ve Güçlendirme Yöntemleri

Tarihi taş köprülerin korunması ve taşıma kapasitelerinin artırılması için günümüzde çeşitli mühendislik yöntemleri uygulanmaktadır. Bu yöntemleri planlarken temel ilke, yapının özgünlüğüne zarar vermeden dayanımını yükseltmek ve ömrünü uzatmaktır. Kemere Köprüsü gibi kültürel miras eserlerinde öncelikle düzenli bakım ve onarım büyük önem taşır. Köprüde zamanla ayrılan veya düşen taşların yerine konulması, boşlukların uygun harçla doldurulması, suyun yapıya zarar vermemesi için drenaj önlemlerinin alınması ve bitki köklerinin yapıdan temizlenmesi gibi rutin bakım faaliyetleri, köprünün genel dayanıklılığını artıran ilk adımdır (Improving a Stone Arch Bridge’s Serviceability by Strengthening: Part 2 – Stone Arch Bridges). Çoğu tarihi yapıda olduğu gibi, en az müdahale ile koruma yaklaşımı esastır; yapının sağlam kalması için gereken asgari önlemler alınıp özgün yapıya müdahale minimumda tutulmalıdır.

Günümüz mühendisliğinde, tarihi kemer köprülerin taşıma gücünü arttırmak için birkaç yaygın güçlendirme tekniği öne çıkmaktadır:

  • Dolgu Yükseltme veya Genişletme: Kemerin üzerindeki dolgu yüksekliğinin artırılması, köprüye gelen tekerlek yüklerinin daha geniş alana yayılmasını sağlar (Improving a Stone Arch Bridge’s Serviceability by Strengthening: Part 2 – Stone Arch Bridges). Dolgunun kalınlaştırılması, kemerin üzerindeki yol seviyesini bir miktar yükseltir ancak özellikle köprünün görünümünü etkilemeden yapılabildiği durumlarda basit ve etkili bir yöntemdir. Dolgu artışı, kemerde ek bir yük oluştursa da bu yük sabit ve dağılmış olduğundan kemerin genel basınç durumunu fazla bozmaz; aksine ani ve hareketli yük etkilerini azaltır.
  • Betonarme Tabliye (Saddle) Ekleme: Kemerin üstüne, dolgu altına gizlenecek şekilde ince bir betonarme tabaka (tabliye) yerleştirmek, modern güçlendirmede çok sık kullanılan bir çözümdür. Bu çelik donatılı beton tabaka, kemerin şekline uygun dökülerek kemerle birlikte çalışır ve kemerin üzerindeki yükleri geniş bir alana yayar. Araştırmalar, taş bir kemerin üstüne uygun tasarlanmış bir betonarme plak eklendiğinde köprünün yük taşıma kapasitesinin deneysel olarak üç kata kadar artış gösterebildiğini ortaya koymuştur (Improving a Stone Arch Bridge’s Serviceability by Strengthening: Part 2 – Stone Arch Bridges). Nitekim Alman Demiryolları idaresi, geçmişte üzerine betonarme tabliye konulan kemer köprülerin hesaplanmaksızın %20 daha fazla yük taşıyabileceğini standart kabul olarak benimsemiştir (Improving a Stone Arch Bridge’s Serviceability by Strengthening: Part 2 – Stone Arch Bridges). Betonarme saddle yöntemi, doğru uygulandığında dışarıdan görünmez ve köprünün tarihi dokusunu etkilemez; bu nedenle Kemere Köprüsü gibi yapılarda da uygun bir çözüm olabilir. Hatta gerektiğinde tabliye kenarları biraz geniş tutularak köprünün kullanım genişliği artırılabilir (Improving a Stone Arch Bridge’s Serviceability by Strengthening: Part 2 – Stone Arch Bridges).
  • Fiber Donatılı Polimer (FRP) Güçlendirmesi: Son yıllarda geliştirilmiş bir diğer teknik, kemerin alt yüzeyine (iç bükey kısmına) karbon veya cam elyaf takviyeli polimer (CFRP/GFRP) şeritlerinin uygulanmasıdır. Bu hafif kompozit malzemeler, çekme dayanımları çok yüksek olduğu için kemerin alt tarafında adeta bir “kemer bandı” oluşturup, kemerde oluşabilecek çekme gerilmelerini absorbe eder. Trafiği durdurmadan alt yüzeyden uygulanabilen bu yöntem, kemerin taşıma kapasitesinde anlamlı bir artış sağlayabilmektedir (Frontiers | Numerical Analysis of an FRP-Strengthened Masonry Arch Bridge). Örneğin Portekiz’de tarihi bir kemer köprüde alt yüzeye uygulanan CFRP şeritlerin kemerin yük dayanımını belirgin biçimde yükselttiği raporlanmıştır (Frontiers | Numerical Analysis of an FRP-Strengthened Masonry Arch Bridge). Ancak gerçek ölçekli tarihi köprülerde FRP güçlendirmesinin etkisi, laboratuvar deneylerindeki prototiplere göre biraz daha sınırlı kalabilmektedir; çünkü gerçek köprülerde kemer üzerindeki dolgu, harç kalitesi, taşların yaşlanması gibi etkenler FRP’nin katkısını nispeten azaltır (Frontiers | Numerical Analysis of an FRP-Strengthened Masonry Arch Bridge). Yine de FRP yöntemi, görsel etkiyi en aza indirerek taşıma gücünü arttırdığı için Kemere Köprüsü gibi eserlerde değerlendirilmesi gereken bir seçenektir.
  • Taş Değişimi ve Onarımlı Güçlendirme: Bazı durumlarda köprünün hasarlı kısımlarının sökülüp yeniden örülmesi gerekebilir. Kemere Köprüsü’nde 2013 restorasyonunda uygulanan yöntemlerden biri, kemeri oluşturan taşların tek tek numaralandırılarak sökülmesi ve sağlam bir temel oluşturulduktan sonra orijinaline uygun şekilde yeni ve sağlam taşlarla kemerin yeniden örülmesiydi (Kemere Köprüsü – Vikipedi). Bu işlem, adeta köprünün “ameliyatla” onarılması olarak görülebilir. Tabii burada kullanılan taşların ve harcın, özgün malzemeye uygun seçilmesi kritik önem taşır. Nitekim önceki yıllardaki yanlış müdahalelerde köprünün hasarlı bölümlerine beton dolgular yapıldığı, ancak bunların tarihi dokuya uygun olmadığı anlaşılmıştır. Son restorasyonda “orijinal eserin malzemeleriyle hiçbir benzerliği olmayan betonlar sökülüyor, yerine eski görünümünü kazandıracak materyaller yerleştirilecek” şeklinde açıklama yapılmıştır (Kemere Köprüsü Restorasyonu | Amasra.com.tr). Bu, tarihi yapılarda özgün malzemeyle uyumsuz onarımların zamanla yapı için risk oluşturduğunu ve doğru yöntemin uygun malzemeyle yenileme olduğunu göstermektedir.
  • Temel ve Ayak Güçlendirmesi: Özellikle su içinde yer alan köprülerde temel erozyonu (oyulma) büyük tehlike arz eder. Kemere Köprüsü de açık deniz dalgalarına maruz bir konumda olduğundan, 2013 güçlendirme projesinde köprü ayaklarının çevresine koruyucu yapılar eklenmiştir. Dalga kıran rıhtımlar inşa edilerek her iki ayak, deniz seviyesinden ~1,5 m yükseklikte ek taş duvarlarla çevrilmiş ve dalgaların doğrudan kemere çarpması engellenmiştir (Roma dönemine ait köprüden kanalizasyon borusu çıktı – Turizm Haberleri). Ayrıca sualtı temel dolgusu güçlendirilmiş; dalgaların tabanı oymaması için ayakların çevresindeki deniz zemini büyük kayalarla kaplanmıştır (Roma dönemine ait köprüden kanalizasyon borusu çıktı – Turizm Haberleri). Bu sayede köprünün ayakları hem yatay dalga yüklerine karşı korunmuş hem de zemine daha geniş alanda basar hale getirilerek stabilitesi artırılmıştır. Restorasyon sırasında beklenmedik bir durum olarak, köprünün korkuluk duvarlarının içine gizlenmiş 30 cm çapında bir kanalizasyon borusu tespit edilmiştir (Roma dönemine ait köprüden kanalizasyon borusu çıktı – Turizm Haberleri). Şehrin atık su hattı yıllar önce köprü üzerinden geçirilmiş ve üzeri betonla kapatılarak gizlenmiştir. Bu, köprünün özgün yapısına zarar verme riski taşıdığından, restorasyon ekibi borunun köprüden çıkarılarak deniz altına alınması gerektiğini belirtmiştir (Roma dönemine ait köprüden kanalizasyon borusu çıktı – Turizm Haberleri). Bu tür modern müdahalelerin temizlenmesi de koruma çalışmalarının bir parçasıdır.

Yukarıdaki yöntemler, Amasra Kemere Köprüsü gibi tarihi bir yapının korunup geliştirilmesi için uygulanabilecek mühendislik yaklaşımlarını göstermektedir. Nitekim 2013–2014 restorasyonunda Karayolları ekiplerince yapılan çalışmalar, bu köprü için özel çözümleri hayata geçirmiştir: Kemer altına çelik destekli taşıyıcı iskele kurularak yapının göçmesi önlenmiş (Roma dönemine ait köprüden kanalizasyon borusu çıktı – Turizm Haberleri), ardından kemer sökülüp yeniden örülerek strüktürel bütünlük sağlanmış, ayaklar etrafına rıhtımlar ve zemin takviyesi eklenerek dış etkiler minimize edilmiştir. Tüm bu işlemler, köprünün özgün görünümüne sadık kalınarak gerçekleştirilmiştir. Restorasyon sonunda köprü, tarihi dokusunu koruyarak yapısal olarak güçlendirilmiş ve uzun yıllar hizmet verebilecek duruma getirilmiştir.

Bilimsel çalışmalar ve mühendislik uygulamaları göstermektedir ki, doğru teknikler kullanıldığında tarihi taş köprüler modern yük şartlarını dahi karşılayabilecek dayanıklılığa kavuşturulabilir. Örneğin dünya genelinde yüz yılı aşkın süredir ayakta olan pek çok kemer köprü halen kara yolu ve demir yolu trafiğini taşımaktadır; bunların düzenli olarak yük kapasitelerinin değerlendirilmesi ve gerektiğinde güçlendirilmesi ulaşım altyapısı bakımından kritiktir (MASONRY ARCH BRIDGES AND ANALYSIS METHODS – HISTRUCTURAL – SAHC). Amasra Kemere Köprüsü de başarılı restorasyon ve güçlendirme uygulamaları sayesinde bu geleneği sürdürecek bir eser haline gelmiştir. Sonuç olarak, tarihî bir yapının korunması, malzeme bilimi ile yapısal mühendisliğin uyumlu şekilde uygulanmasını gerektirir. Köprünün mimarisi ve mühendisliği doğru anlaşılıp benzer köprülerle kıyaslanarak, uygun malzeme ve tekniklerle onarım yapılması onu geleceğe taşımıştır. Bu sayede Amasra Kemere Köprüsü, hem geçmiş uygarlıkların mühendislik dehasını sergileyen bir anıt eser, hem de modern mühendislik çözümleriyle sağlamlaştırılmış yaşayan bir tarihi köprü olarak varlığını sürdürmektedir.

مصدر: Köprüye dair teknik bilgiler ve restorasyon verileri, ilgili bilimsel yayınlar, saha raporları ve arşiv kayıtları temel alınarak derlenmiştir. Bu metinde sunulan tüm veriler, köprü mühendisliği ve restorasyon konusunda yayınlanmış güvenilir kaynaklarla desteklenmiştir. Teknik detaylar ve öneriler akademik literatürdeki bulgulara dayanmakta olup, dipnotlarda belirtilen kaynak numaraları ilgili açıklamaların sonunda sunulmuştur.

Bu yazı: Kemal Onur Ozman’nın çalışmasıyla hazırlanmıştır.

اترك ردا

الرجاء إدخال تعليقك!
الرجاء إدخال اسمك هنا