Giriş
Amasra Kalesi, Karadeniz kıyısında Bartın iline bağlı Amasra ilçesinde yer alan ve binlerce yıllık tarihiyle öne çıkan bir yapıdır. Hem savunma amaçlı kullanılmış olması hem de kentin ticari ve kültürel gelişiminde oynadığı rol bakımından bölgenin en önemli tarihi miraslarından biridir (Amasra – Batı Karadeniz Kalkınma Birliği – BAKAB). İlçenin coğrafi konumu da kaleyi stratejik kılmıştır: Amasra, birbirine ters yönde uzanan iki doğal koy barındıran korunaklı bir yarımada üzerindedir. Bu yarımada, Kemere Köprüsü adı verilen bir kemerle anakara ile bağlantılı Boztepe Adası ve anakaradaki Kaleiçi (Zindan) bölgesinden oluşur. Doğal limanları sayesinde Amasra, tarih boyunca deniz ticareti ve askeri strateji açısından kritik bir nokta olmuştur. Nitekim Fatih Sultan Mehmet de kenti fethederken güzelliğine hayran kalmış ve “Lala Lala, acep Çeşm-i Cihan bu mu ola?” (Dünyanın gözü bu mu acaba?) diyerek kalenin ve şehrin önemini vurgulamıştır. 2013 yılında “Ceneviz Ticaret Yolu’nda Akdeniz’den Karadeniz’e Kadar Kale ve Surlu Yerleşimleri” dosyası kapsamında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınan Amasra Kalesi, günümüzde de bu kültürel mirasın korunup geleceğe aktarılması hedefiyle değerlendirilmektedir.
(File:Amasra, Turkey, Castle, view from the island.jpg – Wikimedia Commons) Amasra Kalesi’nin yarımada üzerinde konumlanışı. Kalenin konumu, doğusunda ve batısında uzanan iki korunaklı liman ile Karadeniz’de güvenli bir liman kenti oluşturmuştur. Bu stratejik coğrafya, antik çağlardan Osmanlı dönemine dek Amasra’nın önemini pekiştirmiştir. Kalenin çevrelediği yarımada üzerinde bugün kale ile bütünleşmiş şekilde sivil yerleşim ve tarihi yapılar görülür. Fotoğrafta, yarımadanın tepesindeki Fatih Camii’nin minaresi (9. yüzyılda kilise olup fetihten sonra camiye çevrilmiştir) seçilebilmektedir. Bu durum, kalenin askeri işlevinin yanı sıra farklı kültürlerin izlerini barındıran bir yaşam alanı olduğuna işaret etmektedir.
Amasra Kalesi’nin Tarihsel Süreci
Antik Dönem ve Roma İmparatorluğu: Amasra bölgesindeki ilk yerleşimin MÖ 12. yüzyılda Fenikeliler döneminde kurulan Sesamos kolonisine dayandığı kabul edilir. Antik çağda Sesamos adıyla bilinen bu liman kenti, Homeros’un eserlerinde dahi anılmıştır. MÖ 4. yüzyılda Pers asıllı Kraliçe Amastris burada hüküm sürmüş ve kente kendi adını vermiştir. Sonrasında Amasra, MÖ 3. yüzyılda Pontus Krallığı’na, MÖ 1. yüzyılda ise Roma İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Romalılar döneminde kentin surlarla tahkim edildiği ve Amasra Kalesi’nin ilk defa bu dönemde inşa edilmeye başlandığı bilinmektedir ((PDF) AMASRA KALESİ’NE DAİR KORUMA ÖNERİLERİ). Nitekim bugün kale duvarlarında görülen bazı büyük kesme taş bloklar ve Latince kitabeler Roma döneminin mirasıdır. Örneğin, kalenin güneyindeki duvarlarda yer alan bir taş blok üzerinde “CEASAR” (Sezar) adının kazılı olması, Roma İmparatorluğu dönemine ait bir yapı taşının kalede tekrar kullanıldığını göstermektedir (File:Amasra kalesi cezar yazısı.jpg – Wikimedia Commons). Roma döneminden itibaren kale, Amasra’nın savunmasında merkezi rol oynamış ve şehir, güçlü surlarla çevrelenmiştir.
Bizans Dönemi: Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla MS 395’te Doğu Roma (Bizans) topraklarına dahil olan Amasra, özellikle 7. ila 15. yüzyıllar arasında askeri, dini ve mimari açıdan gelişimini sürdürmüştür. Erken Bizans döneminde Amasra Kalesi genişletilip güçlendirilmiş; bugün ayakta kalan kale kütlesinin büyük bölümü Erken Bizans dönemine tarihlenmektedir. Kaleiçi (Zindan) kısmının güney surlarındaki iri andezit blok taşlar, ince beyaz horasan harçla birleştirilmiş olup tipik bir erken Bizans duvar örneğidir. Bizans döneminde Amasra, bölgeyi dış saldırılardan koruyan bir askeri üs olduğu kadar, piskoposluk merkezi olarak dini önem de taşımıştır. Ancak Orta Bizans dönemine gelindiğinde Karadeniz’den gelen tehditler artınca kalede ilave tahkimatlar yapılmıştır. Nitekim 9. yüzyılda Rusların Karadeniz sahillerine düzenlediği akınlar sonrasında, kalenin savunmasını güçlendirmek amacıyla Orta Bizans döneminde yeni sur duvarları inşa edilmiştir. Bu dönemde inşa edilen duvarlarda Erken Bizans’a kıyasla daha küçük boyutlu taşlar ve daha kalın harç kullanıldığı, ayrıca tuğla malzemenin de devreye girdiği tespit edilmiştir. Orta Bizans devrindeki bu tahkimatlar sayesinde kale, hem karadan hem denizden gelebilecek saldırılara karşı daha dayanıklı hale getirilmiştir. Bununla birlikte, Bizans dönemine ait bazı yapılar günümüze ulaşamamıştır; özellikle Kraliçe Amastris dönemine ve Bizans’ın sonraki yüzyıllarına ait saray, kilise gibi mimari eserlerin birçoğu zaman içinde yok olmuştur. Yine de kalenin içinde yer alan ve 9. yüzyılda inşa edilmiş bir Bizans kilisesi (Fatih Camii olarak bilinen yapı), sonradan camiye çevrilerek günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.
Ceneviz Dönemi: 1204’teki IV. Haçlı Seferi ardından Bizans’ın zayıflamasıyla Karadeniz’de etkinliğini artıran Ceneviz Cumhuriyeti, 1261 yılında imzalanan Nymphaion Antlaşması sonrasında Amasra’yı kendi kolonisi haline getirmiştir. 14. yüzyıldan itibaren Samastro adıyla anılan Amasra, 1460 yılına dek Cenevizlilerin Karadeniz ticaret ağında önemli bir liman olmuştur. Ceneviz döneminde kale tahkimatında onarımlar ve eklemeler yapılmış, özellikle kalenin ön (denize bakan) surları ve ana kapıları 14. ve 15. yüzyıllarda güçlendirilmiştir ( AMASRA KALESİ | Kültür Portalı ). Bu dönemde Cenevizliler, kaleyi sadece savunma amaçlı değil, aynı zamanda yönetim ve ticaret merkezi olarak da kullanmıştır. Amasra’ya Ceneviz Cumhuriyeti tarafından atanan konsoloslar ve Galata (Pera) kolonisinden görevliler şehri idare etmiş, bu durum sosyal ve kültürel hayata Latin etkilerinin yansımasına yol açmıştır. Günümüzde kale duvarlarında görülen bazı armalar bu dönemin izlerini taşır. Örneğin, kalenin muhtelif noktalarında Ceneviz soylu ailelerine ait armalar ve latince yazıtlı kitabeler bulunmaktadır. Bu armalar arasında Ceneviz Cumhuriyeti’nin yöneticilerini temsilen “Dük – Cenova – Konsolos” armaları dikkat çeker. Ceneviz döneminde Amasra, Karadeniz’de ahşap, buğday, şarap, kumaş ve köle ticaretiyle uğraşan canlı bir liman kenti olmuş; coğrafi konumunun korunaklılığı sayesinde İstanbul ile Kırım arasındaki deniz ticaret rotasında mühim bir durak haline gelmiştir. Ancak 1453’te İstanbul’un fethi ve Karadeniz ticaretinin Osmanlı denetimine geçmeye başlamasıyla Ceneviz Amasrası da son dönemini yaşamıştır.
Osmanlı Dönemi ve Sonrası: Fatih Sultan Mehmet, 1460 yılında Amasra’yı Osmanlı topraklarına katmış ve yaklaşık iki yüzyıl süren Ceneviz egemenliğine son vermiştir. Fetih sırasında şehir savaşmaksızın teslim olduğu için kale büyük bir yıkıma uğramamış, Osmanlılar mevcut surları kullanmaya devam etmişlerdir. Fatih’in emriyle kale içinde bulunan iki büyük kilise camiye çevrilmiş (bunlardan biri bugün Fatih Camii’dir) ve kente idari olarak bir kadı tayin edilmiştir. Ayrıca Amasra’nın fethi sonrasında Anadolu içlerinden (özellikle Eflani’den) getirtilen halkın buraya iskân edilmesiyle şehirde Türk-İslam nüfusu ve kültürü yerleşik hale gelmiştir. Osmanlı döneminde Amasra, Bolu Sancağı’na bağlı bir kaza merkezi olarak idari önemini sürdürmüş; ancak İstanbul’un fethiyle Karadeniz ticaret yollarının kontrolü Osmanlılara geçtiğinden, Amasra’nın uluslararası ticaretteki rolü giderek azalmıştır. Bu yüzyıllarda kale, bölgesel güvenlik için kullanılmaya devam etse de büyük çaplı askeri çatışmalara sahne olmamıştır. Bu sayede kale surları ve yapıları uzun süre nispeten sağlam kalmıştır. 17. ve 18. yüzyıllarda Amasra’yı ziyaret eden seyyahlar, şehrin ve kalenin güzelliğini eserlerinde övgüyle anmış; adeta “orta çağ havası” taşıyan kale duvarları, üzerlerindeki armalar ve figürlerle ziyaretçilerde hayranlık uyandırmıştır.
Günümüze Ulaşan Yapılar: Amasra Kalesi’nin günümüzde görülebilen bölümleri, onun çok katmanlı tarihsel sürecinin bir sonucudur. Kale, biri Boztepe (adacık) tarafında Castillo de Sormagir, diğeri yarımada üzerindeki Castillo de la mazmorra olmak üzere iki ana kütleden oluşmaktadır ( AMASRA KALESİ | Kültür Portalı ). Bu iki kütle, Roma-Bizans döneminden kalma Kemere Köprüsü ile birbirine bağlanır (Kemere Bridge – Wikipedia). Kale surlarının toplam uzunluğu yaklaşık 1700 metredir ve bazı kesimleri bütünüyle, bazıları ise kısmen ayakta kalmıştır ((PDF) AMASRA KALESİ’NE DAİR KORUMA ÖNERİLERİ). Sormagir (Boztepe) tarafında doğal kayalıkların sağladığı koruma nedeniyle kuzey ve batı cephelerde sur duvarı yoktur; doğu ve güney cephelerinde ise altı burçlu güney hattı ve beş burçlu kuzey hattı günümüze ulaşmıştır. Yarımada tarafındaki Zindan Kalesi, daha düzenli bir dikdörtgen plana sahiptir; güney ve doğu surları büyük ölçüde sağlamken kuzey surları deniz tahribatı nedeniyle sadece bir kule kalıntısıyla temsil edilir durumda, batı surları ise kısmen yıkılmış haldedir. Kalenin ayakta kalan kısımları arasında dikkate değer yapılar Fatih Camii (eski Bizans kilisesi), küçük bir şapel kalıntısı, su sarnıçları, sur içi sivil mimari kalıntıları ve çeşitli antik mimari parçaların (sütun başlıkları, lahit parçaları vb.) görüldüğü alanlardır. 2010’lu yıllarda yürütülen çalışmalarla kalenin mevcut durumu belgelendirilmiş; Amasra Kalesi’nin 2013’te UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınmasıyla koruma çalışmalarına hız verilmiştir. Günümüzde Amasra Kalesi, Roma’dan Osmanlı’ya uzanan tüm tarihsel katmanlarıyla ayakta durmakta olup ziyarete gelenlere adeta bir “açık hava müzesi” deneyimi sunmaktadır.
Kale Kapısı ve Mimari Özellikleri
Genel Mimari Yapı: Amasra Kalesi, yapısal olarak iki bölüm ve bu bölümleri bağlayan bir köprüden oluşan bütünleşik bir savunma sistemi sergiler. Boztepe Adası üzerindeki Sormagir Kalesi ve yarımadadaki Zindan Kalesi, aralarındaki dar boğaz üzerine inşa edilmiş tek gözlü bir taş köprü olan Puente Kemere ile birleşir. Kemere Köprüsü, bir roma dönemi eseri olarak temelleri atılmış ve Bizans devrinde 9. yüzyılda bugünkü şeklini almıştır (Kemere Bridge – Wikipedia). Köprü, hem yapısal açıdan iki kale parçasını birleştirerek savunma bütünlüğü sağlar, hem de altından teknelerin geçebileceği bir kemer açıklığı ile iki liman arasındaki geçişi mümkün kılar. Boztepe (Sormagir) tarafının planı hilal (yay) biçiminde olup adanın denize dik yamaçlarla çevrili kuzey ve batı uçlarında sur örülmesine gerek kalmamıştır. Adanın karaya bakan güney ve doğu tarafında ise altı adet yarım daire planlı kule ile desteklenmiş sur hattı yer alır. Bu surlar, zemin kotunda “hisarpeçe” denilen dış savunma duvarıyla takviye edilmiştir. Boztepe kalesinden ana yarımadaya geçiş noktası olan ve “Karanlıkkapı” olarak anılan geçit, biri dışarıda diğeri içeride olmak üzere çift kapılı ve üstü tonozla örtülü bir dehliz şeklindedir. Karanlıkkapı’nın bu şekilde çift kademeli yapılması, savunmayı artırmak için klasik kale mimarisinde uygulanan bir çözümdür.
Yarımada üzerindeki Zindan Kalesi, yaklaşık dikdörtgen formlu bir iç kale görünümündedir. Zindan Kalesi’nin doğu ve güney yönlerinde denize hakim uzun surlar bulunur ve toplam yedi kule ile tahkim edilmiştir. Kuzey yönündeki surlar, Karadeniz’in sert dalga ve rüzgârları nedeniyle büyük ölçüde yıkılmıştır; günümüzde bu yönde yalnızca “Küçükburç” adı verilen bir kule kalıntısı ayakta kalmıştır. Batı tarafında ise Zindan mahallesine açılan ve “Dış Batı Kapısı” olarak bilinen ana giriş kapısı bulunur. Bu kapıdan girenleri karşılayan iç avluda, surların içinde ikinci bir kapı daha olduğu anlaşılmaktadır (kalıntılardan dolayı “İç Batı Kapısı” olarak adlandırılır). Yapılan araştırmalar, Dış Batı Kapısı’nın Orta Bizans döneminde (muhtemelen 9.–10. yy) inşa edildiğini, İç Batı Kapısı temel kısımlarının ise daha eski, Erken Bizans dönemine ait olduğunu ortaya koymuştur. Yani kalenin kara tarafındaki ana kapı bölgesi, farklı çağlarda yenilenip güçlendirilerek kullanılagelmiştir. Dış Batı Kapısı’nı savunan batı surlarının yaklaşık 50 metrelik bölümü günümüzde hâlâ sağlam durumdadır. Bu kısım, kaleye kara yönünden yaklaşan düşmana karşı son engel niteliğinde olduğu için Osmanlı dönemine dek sürekli onarım görmüştür.
Kale Kapısı ve Süslemeleri: Amasra Kalesi’nin ana giriş kapısı ve diğer geçitleri, işlevselliğin yanı sıra barındırdıkları kitabe ve motiflerle de dikkat çeker. Kale duvarlarına çeşitli dönemlerde yerleştirilmiş kabartma figürler ve yazıtlar bulunmaktadır. Özellikle Ceneviz idaresi sırasında kaleye eklenen kitabeler, hem armalar taşımış hem de inşa/onarım tarihlerini belgeleyen yazılar içermiştir. Fransız arkeolog F. W. Hasluck’un 1910 tarihli araştırması, Amasra Kalesi üzerindeki Ceneviz armaları ve kitabelerini detaylı biçimde kaydetmiştir. Bu kitabelerden bazılarında Cenevizli yöneticilerin adı ve armaları (örneğin, ünlü Ceneviz aileleri olan Doria veya Boccanegra armaları) mevcuttu. Ancak zamanla bir kısmı sökülerek müzeye taşınmış veya doğal etkenlerle aşınmıştır. Yine de kalede halen görülebilen birkaç arma kabartması vardır. Ceneviz armaları, çoğunlukla haç ve kalkan motifleriyle çevrelenmiş, üzerlerinde Latince kitabe bulunan taş levhalardır. Bunlardan biri, kalenin güney surunda görülebilen ve Amasra’daki Ceneviz yöneticisinin unvanını belirten bir armadır. Ayrıca kalenin farklı noktalarına Roma döneminden kalma heykel ve kabartma parçaları yerleştirilmiştir. Örneğin bir mermer blok üzerinde Eros (Aşk Tanrısı) kabartması, başka bir taşta Medusa başı motifi seçilebilmektedir. Bu gibi antik dönem mitolojik figürlerinin kalede bulunması, muhtemelen Bizans döneminde bölgedeki eski tapınak veya yapılardan alınan malzemelerin (spolia) kale duvarlarına ikinci kullanım amacıyla konulmasından kaynaklanmaktadır. Bunların dışında, kalede kartal kabartması Y öküz başı gibi figürler de rapor edilmiştir.
Kale kapısının hemen yakınında ve sur duvarlarının alt kısmında Roma dönemine ait yazıtlı bloklar da dikkat çeker. Özellikle bir blok taş üzerinde Latince “CEZAR” ibaresinin harfleri görülmektedir (File:Amasra kalesi cezar yazısı.jpg – Wikimedia Commons). Bu yazıt, büyük olasılıkla Roma İmparatoru ya da onun ailesinden birini anmak üzere hazırlanmış bir kitabenin parçasıdır ve kale inşa edilirken duvarda yapı taşı olarak kullanılmıştır. Söz konusu yazıt, günümüzde kale duvarı üzerinde yerinde durmakta ve ziyaretçiler tarafından görülebilmektedir. Bu örnek, kalenin taş malzemesinde dahi farklı medeniyetlerin izinin bulunduğunu göstermektedir. Kale kapısının kemer taşlarında ve sövelerinde bugün belirgin bir süsleme kalmamışsa da, geçmişte renkli Bizans haç motifleri ya da Osmanlı döneminde eklenen bir kitabeye sahip olabileceği düşünülmektedir. 19. yüzyıl sonlarında kaleyi ziyaret eden bazı Batılı gezginlerin notlarında, kapı üzerinde Osmanlıca bir kitabe bulunduğunu belirtirler. Bu kitabenin, fetih sonrası onarımlardan birine ait olabileceği tahmin edilse de, günümüzde böyle bir yazıt kalmamıştır.
Koruma ve Restorasyon Çalışmaları: Kale kapısı ve surlar, 20. yüzyılın sonları ile 21. yüzyılda çeşitli koruma müdahalelerine konu olmuştur. Özellikle 2010’lu yıllarda artan farkındalıkla, kalenin belirli bölümlerinde acil onarımlar gerçekleştirilmiştir. 2014 yılında Bartın İl Özel İdaresi tarafından hazırlanan bir proje kapsamında kalenin surlarının yaklaşık 30 metrelik bir bölümü restore edilmiştir. Bu restorasyon sırasında kale kapısı civarındaki duvarlar da bitki temizliği ve derz dolgusu yapılarak sağlamlaştırılmıştır. 2017 yılında ise Kültür ve Turizm Bakanlığı koordinasyonunda kalenin yıkılma riski taşıyan kısımlarında kapsamlı bir bakım-onarım çalışması yürütülmüştür. Bu çalışmada, kemer köprünün ve kapı girişinin etrafındaki çatlaklar doldurulmuş, duvarları saran kontrolsüz bitki örtüsü temizlenmiştir. Ayrıca kale kapısının bulunduğu batı surlarının iç kesiminde yıllar içinde biriken molozlar kaldırılarak yapıya nefes aldırılmış, kapının silueti ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde kale kapısı ve surların korunması için periyodik kontroller yapılmakta; özellikle kapı kemeri ve çevresinde çatlak takibi sürdürülmektedir. Kalenin UNESCO kalıcı miras listesine alınması hedefi doğrultusunda, kapı ve surların aslına uygun restorasyonuyla ilgili kapsamlı projeler hazırlanmaktadır. Bu sayede Amasra Kalesi’nin giriş kapısından burçlarına kadar tüm öğelerinin gelecek nesillere aktarılması amaçlanmaktadır.
Kalede Yaşamış Milletler ve Kültürel Etkiler
Roma ve Bizans Etkileri: Amasra Kalesi, üzerinde hüküm süren medeniyetlerin izlerini katman katman taşır. Roma döneminin mirası, kalenin temel planında ve bazı yapı taşlarında hissedilir. Roma mühendisliği ürünü olan büyük kesme taşlar ve yer yer görülen tuğla hatıllar, kalenin en eski tabakalarını oluşturur. Roma kültürünün kalede bıraktığı önemli bir iz de Latince yazıtlardır. Yukarıda bahsedilen “Cezar” yazıtı, Roma siyasi egemenliğinin ve imparatorluk kültünün bir yansımasıdır. Yine kalede bulunmuş bir diğer Latince kitabede “JUL” harfleriyle başlayan bir satır tespit edilmiş, bunun muhtemelen Jül Sezar ya da başka bir imparatora övgü içeren bir metnin parçası olduğu düşünülmüştür (bu parça bugün Amasra Müzesi’ndedir). Bizans döneminde, Roma mirası üzerine Hristiyanlığın ve Doğu Roma estetiğinin etkileri eklenmiştir. Kale içinde Bizanslılardan kalma bir kilisenin varlığı (Fatih Camii olarak günümüze gelmiştir) Bizans’ın dini ve mimari etkisinin kanıtıdır. 9. yüzyıldan kalma bu kilise, tipik bir bazilika planlıdır ve apsis kısmında hala Bizans mimarisine özgü tuğla ve taş almaşık duvar tekniği izlenebilir. Bizans döneminde kaleye eklenen sur bölümlerinde ise devrin askeri mimarisi görülür: Daha küçük taşlarla örülmüş, harç içerisinde tuğla kırıkları barındıran duvar yapısı, Orta Bizans kale mimarisinin karakteristiklerindendir. Ayrıca Bizanslılar, kente yönelik tehditlere karşı kalenin zayıf noktalarını (örneğin kuzey surları ve geçit noktalarını) ek tahkimatlarla güçlendirmiştir. Bunun bir örneği Karanlıkkapı’dır; Bizans döneminde mevcut doğal tünel genişletilip çift kapılı hale getirilerek savunma artırılmıştır. Bizans kültürel etkisi sadece mimaride değil, aynı zamanda terminolojide de sürmektedir: Amasra Kalesi içinde halk arasında “Zindan” olarak anılan kısım, adını Bizans dönemindeki zindan (dungeon/zindan) yapısından alır. Bu yapı bugün mevcut olmasa da ismi yaşamaya devam etmektedir. Sonuç olarak, kale Bizans’tan bir dini yapı (kilise/cami), bazı kitabeler, mimari teknikler ve yer isimleri devralmıştır.
Ceneviz (Cenova) Dönemi ve Ticari Kültür: 13. yüzyıl ortalarından 15. yüzyıla kadar Amasra bir Ceneviz kolonisi olarak İtalyan deniz ticareti kültürünün etkisi altındaydı. Cenevizliler kaleyi askeri bir garnizon olarak kullanmanın yanı sıra, şehri Karadeniz ticaret ağının bir istasyonu haline getirdiler. Bu dönemde Amasra’da İtalyan tüccarlar, askerler ve yöneticiler yaşadı; dolayısıyla kale içinde ve civarında Latin kültürünün izleri görülmeye başlandı. Dil ve yönetim: Resmi yazışmalar ve kitabeler Latince düzenlendi, Ceneviz konsolosları kale içindeki yönetim merkezinden şehri idare ettiler. Bu konsolosların atamaları Cenova’dan yapılıyor, yerel idareye Pera (Galata) kökenli Katolik rahipler ve memurlar da dahil oluyordu. Sonucunda kale ve şehirde Latin dili ve Katolik inancı bir süre hakim oldu. Mimari katkılar: Cenevizliler kaleye birkaç yeni yapı eklediler. Bunların başında, Zindan Kalesi içinde Ceneviz Şatosu denilen iç kale kısmı gelir. Kale içinde ayrı bir yükselti oluşturan bu iç şato duvarları, küçük moloz taşlar ve dayanıklı pembe horasan harcı ile örülmüş olup Ceneviz döneminin tipik inşa tekniklerini yansıtır. Ayrıca sur duvarlarının zayıf kısımlarına payandalar eklenmiş, bazı burçlar onarılmıştır. Sanatsal ve kültürel izler: Ceneviz döneminde kalede ve şehirde inşa edilen binaların çoğu günümüze kalmasa da, kale duvarlarındaki aile armaları Ceneviz sanat anlayışını yansıtır. Örneğin, kalkan motifli bir arma kabartması üzerinde haç figürü ve Latince bir motto kazınmıştır – bu, muhtemelen Cenova Cumhuriyeti’nin koruyucu azizi San Giorgio’ya atfen işlenmiştir. Ceneviz ticaret kültürünün bir parçası olarak, Amasra Kalesi limanı köle ticareti, kereste ihracı, şarap ve tuz ticareti gibi faaliyetlerle ün kazandı. Bu ticaret sayesinde şehir zenginleşti ve kale içinde lüks konutlar belirdi. Arkeolojik kazılarda kale içinde ithal seramik parçaları, Venedik altın sikkeleri gibi buluntular, uluslararası ticaretin canlılığını göstermektedir. Cenevizlilerin Katolik inancı sebebiyle kale içinde bir şapel veya küçük kilise yapmış olabileceği düşünülür; nitekim Bizans kilisesi dışında, kalede Ceneviz dönemine tarihlenebilecek bir başka ibadet yapısının temel izleri bulunmuştur (arkeologlar tarafından küçük bir şapel kalıntısı olarak değerlendirilmektedir). Özetle, Ceneviz döneminde Amasra Kalesi, Akdeniz’den Karadeniz’e uzanan bir ticaret kolonileri zincirinin parçası haline gelmiş, bu süreçte Latin kültürünü Karadeniz kıyısına taşımıştır. Ceneviz dilinin (Ligurya lehçesinin) bazı terimleri de halk arasında kullanılmış, örneğin kale için “castello” kelimesinin yerel telaffuzları seyyahlarca not edilmiştir.
Osmanlı ve Türk-İslâm Etkileri: 15. yüzyıldan itibaren Osmanlı hakimiyetine giren Amasra Kalesi, bu dönemde farklı bir kültürel dönüşüme sahne olmuştur. Kale içinde Bizans ve Ceneviz’den kalan dini yapılar camiye çevrilmiş, yeni yaşam alanları inşa edilmiştir. En önemli dönüşüm, kale içindeki büyük Bizans kilisesinin Fatih’in fethiyle Fatih Camii olarak düzenlenmesidir. Bu camide fetih geleneğine uygun olarak her Cuma hutbesinin kılıçla okunması usulü getirilmiş ve bu adet yüzyıllar boyunca devam etmiştir. Bu, Osmanlı’nın fethettiği kalelerde uyguladığı sembolik bir ritüelin Amasra’da yaşatıldığını göstermektedir. Osmanlı döneminde kale içinde Türk-İslâm mimarisine ait eklemeler de yapılmıştır. Örneğin, Fatih Camii’ne bitişik olarak bir şadırvan (abdest çeşmesi) ve küçük bir medrese eklendiği, arşiv kayıtlarından anlaşılmaktadır. Ayrıca kalenin sivil yaşamla iç içe geçmesiyle, sur içinde Osmanlı konut mimarisinin örnekleri çoğalmıştır. 17.-19. yüzyıllarda kale içinde ahşap Türk evleri inşa edilmiş, bunların bir kısmı günümüze ulaşmasa da temel izleri takip edilebilmektedir. Osmanlı idaresi, kaleyi askeri bakımdan da kullanmıştır: 19. yüzyıl belgeleri, burada küçük bir askeri birliğin konuşlandığını ve kalenin bir dönem cephanelik olarak hizmet verdiğini gösterir. Kale surlarının bazı kesimlerinde görülen mazgal delikleri, Osmanlı devrinde ateşli silahlara uygun şekilde tadil edildiğini akla getirmektedir. Osmanlı kültürünün bir parçası olarak kalede İslami motifler de görülür. Örneğin, bazı kapı kemerlerine ve iç mekanlara yapılan onarımlarda ayet kitabeleri konmuştur; 1880’lerde Amasra’yı ziyaret eden bir Osmanlı seyyahı, kale kapısı üzerinde mermer bir levha içinde Fetih suresinden bir ayetin yazılı olduğunu belirtir. Ancak bu levha bugün yerinde değildir; muhtemelen 20. yüzyıl başlarında sökülmüştür. Osmanlı döneminin belki de en kalıcı mirası, Türkçe yer adları ve gelenekler olmuştur. Kale içindeki mahalleye “Kaleiçi Mahallesi” adı verilmiş, Boztepe tarafına halk arasında “Ada Mahallesi” denmiştir. Bu isimler günümüzde de yaşamaktadır. Kültürel açıdan, Amasra Kalesi Osmanlı döneminde artık bir askeri yapıdan çok bir yaşam alanı haline büründüğü için, kalenin duvarları içinde günlük hayat devam etmiş, bu sayede kale yapısı korunarak günümüze ulaşabilmiştir.
Farklı Dönemlerde Görülen Onarımlar
Tarihî Restorasyonlar ve Onarımlar: Amasra Kalesi, yaklaşık 2000 yıllık kullanım tarihi boyunca sayısız onarım ve ekleme geçirmiştir. İlk inşa Roma döneminde başlamış, ardından Bizans, Ceneviz ve Osmanlı dönemlerinde farklı ihtiyaçlara binaen kale sürekli tamir edilip güçlendirilmiştir ((PDF) AMASRA KALESİ’NE DAİR KORUMA ÖNERİLERİ). Bizans döneminde özellikle 8.-9. yüzyıllarda dış saldırılara maruz kalınınca kale surlarında büyük çaplı yenilemeler yapılmıştır. 860’lı yıllarda Rus akınları sonrası İmparatorluk yönetiminin Karadeniz kıyılarını tahkim etme programı kapsamında Amasra Kalesi de yeniden elden geçirilmiştir. Bu kapsamda kalenin kuzey surlarının önüne bir ön duvar (hisarpeçe) örülmüş, iç kısma ikinci bir savunma hattı eklenmiş ve Karanlıkkapı gibi geçitler inşa edilmiştir. Orta Bizans dönemine tarihlenen bu onarımların izleri bugünkü duvarlarda seçilebilmektedir. Örneğin, Erken Bizans duvarlarındaki iri taş blokların üzerine, daha küçük moloz taşlarla örülmüş farklı bir duvar örgüsü görülür; bu, iki farklı dönemin duvar tekniğinin birleştiğini gösterir. Yine Bizans zamanında kale burçlarından bazıları yenilenmiştir. 13. yüzyıl başlarında kısa bir süre Trabzon Rum Devleti’nin kontrolüne giren Amasra Kalesi’nde, bu dönemde de onarım faaliyetleri olduğu düşünülmektedir (ancak bu dönem kısa sürdüğünden belge yoktur).
Ceneviz dönemine gelindiğinde, kale adeta ikinci baharını yaşamıştır. 14. ve 15. yüzyıllarda Cenevizliler kaleyi Karadeniz ticaret kolonilerini savunmak amacıyla kapsamlı şekilde tamir etmişlerdir ( AMASRA KALESİ | Kültür Portalı ). 1350’lerde Ceneviz’in Sinop ve Amasra’daki valilerinin yazışmalarında kalelerin güçlendirilmesinden bahsedilir. Bu doğrultuda, Amasra Kalesi’nin dış surları onarılmış, burçlar sağlamlaştırılmış, kemer köprünün yaklaşım noktaları tahkim edilmiştir. Ceneviz armaları taşıyan kitabeler, yapılan onarımların tarihini belgelediğinden hangi yıllarda müdahaleler olduğunu anlamaktayız. Örneğin, kalede bulunan bir kitabede 1449 yılı onarımından söz edilir ki bu, Fatih’in fethinden hemen önceki bir Ceneviz tamiratıdır. Yine 15. yüzyıl ortalarında Cenevizli Komutan Jacopo di Promontorio’nun Amasra’yı Türk saldırısına karşı güçlendirdiği, Venedik kaynaklarında geçer. Bu bilgiler, fethe kadar kalenin mümkün olduğunca sağlam tutulmaya çalışıldığını gösterir.
Osmanlı döneminde ise kale stratejik önemini kısmen yitirse de bakımsız bırakılmamıştır. 1460 fetih sonrasında kale surlarında büyük bir hasar olmadığından, Fatih döneminde yalnızca küçük çaplı onarımlar yapıldığı anlaşılır. Ancak zamanla doğa koşulları ve ihmalle bazı bölümler harap olmuştur. Özellikle 18. yüzyılda Karadeniz’de artan kaçakçılık faaliyetlerine karşı sahil kaleleri tekrar önem kazandığında, Amasra Kalesi’nde de tamirat yapılmıştır. Osmanlı arşiv belgeleri 1747 yılında Amasra Dizdarı’nın İstanbul’a yazdığı bir raporda, kalenin bazı yerlerinin tamir için ödenek talep ettiğini kaydeder. Bu doğrultuda aynı yılın sonunda kale duvarlarına gereken onarımın yapıldığı, istihkâm defterlerinden öğrenilmektedir. 19. yüzyılda Osmanlı donanmasının modernleşmesiyle birlikte Amasra gibi küçük kaleler geri planda kaldıysa da, yerel idareciler kaleyi ayakta tutmak için girişimlerde bulunmuştur. 1887 yılında kale içindeki Fatih Camii önemli bir onarım geçirmiş, bu vesileyle caminin etrafındaki duvarlar da elden geçirilmiştir. Özellikle caminin hemen yakınındaki güney surunun üst kısımları tuğla ile yükseltilerek yeniden örülmüştür (bu kısım günümüzde farklı malzemesiyle seçilir haldedir). Osmanlı’nın son döneminde, 1904 tarihli salnamede “Amasra Kalesi bakımsız kalmış, mevcudun muhafazasına çalışılmaktadır” şeklinde bir not düşülerek kale için bütçe ayrılması istenmiştir. Ancak imparatorluğun dağılmasıyla bu girişim sonuçsuz kalmıştır.
Modern Dönem Onarımları ve Mevcut Durum: Cumhuriyet döneminde Amasra Kalesi önceleri fazla ilgi görmemişse de, 20. yüzyıl sonlarından itibaren koruma bilinci artmıştır. 1976’da Amasra’nın kentsel sit alanı ilan edilmesiyle kale yasal koruma altına alınmış; 1988’de hazırlanan koruma imar planında kale ve çevresi tescillenerek yeni yapılaşma kısıtlanmıştır. Ancak bu önlemlere rağmen, kalede kontrolsüz yapılaşma ve özellikle sivil konutların duvarlara bitişik inşası yıllarca devam etti ((PDF) AMASRA KALESİ’NE DAİR KORUMA ÖNERİLERİ). Bu durum, kale surlarına zarar veren en ciddi problemlerden biri olarak tanımlanmıştır ((PDF) AMASRA KALESİ’NE DAİR KORUMA ÖNERİLERİ). 2010’lu yıllara gelindiğinde, kalenin belirli bölümlerinde acil müdahale gerektiren yapısal sorunlar ortaya çıktı. Özellikle Boztepe mahallesi tarafındaki surların altındaki kayalarda denize doğru göçmeler meydana gelmesi, yapının bütünlüğünü tehdit etti. 2012 yılından itibaren kalenin burçlarında derin çatlaklar gözlemlenmiş ve 2015’te surların bir bölümünde çökme yaşanmıştır. Bu gelişmeler üzerine Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü denetiminde restorasyon projeleri hazırlanarak uygulamaya kondu. 2014’te başlanan ilk etap restorasyonda kalenin güney surlarının 30 metrelik kısmı onarıldı; 2017’de ikinci etap çalışmada zayıf duvar örgüleri güçlendirildi, duvar diplerindeki toprak birikintileri temizlendi ve drenaj iyileştirildi.
Günümüzde Amasra Kalesi’nin genel durumu, kısmi müdahalelerle stabilize edilmiş olsa da halen risk unsurları barındırmaktadır. Karadeniz’in sert kuzey rüzgârları ve tuzlu su etkisi, özellikle kuzey surları ve burçlarında yıpranmaya yol açmaktadır ((PDF) AMASRA KALESİ’NE DAİR KORUMA ÖNERİLERİ) ((PDF) AMASRA KALESİ’NE DAİR KORUMA ÖNERİLERİ). Ayrıca kale duvarlarında bitki örtüsü (ağaç ve sarmaşıklar) önemli bir sorundur; kökleri taşların arasına nüfuz ederek yapıyı zayıflatmaktadır ((PDF) AMASRA KALESİ’NE DAİR KORUMA ÖNERİLERİ). Bu sorunu gidermek üzere son yıllarda periyodik temizlik yapılmaya başlanmıştır ancak bitkilenme tamamen kontrol altına alınabilmiş değildir ((PDF) AMASRA KALESİ’NE DAİR KORUMA ÖNERİLERİ) ((PDF) AMASRA KALESİ’NE DAİR KORUMA ÖNERİLERİ). 2018 yılından bu yana Bartın Valiliği ve Amasra Belediyesi koordinasyonuyla kale için kapsamlı bir restorasyon ve çevre düzenleme projesi hazırlanmaktadır. UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kalıcı olarak girme hedefi, bu çalışmalara yön vermektedir. Hazırlanan “Amasra Stratejik Eylem Planı” çerçevesinde kalenin kısa, orta ve uzun vadede korunması için eylemler belirlenmiştir. Öncelikli öneriler arasında, kalenin etrafında bir tampon bölge oluşturarak yapılaşmayı engelleme, duvarları kemiren bitkileri yok etme, zayıf kısımları özgün malzemeyle onarma ve kaleyi tanıtıcı levha/rota düzenlemeleri yapma bulunmaktadır ((PDF) AMASRA KALESİ’NE DAİR KORUMA ÖNERİLERİ) ((PDF) AMASRA KALESİ’NE DAİR KORUMA ÖNERİLERİ). Ayrıca kalenin üç boyutlu taramaları yapılarak bir belgeleme arşivi oluşturulmuştur. Son olarak, 2021 yılında Amasra’da meydana gelen deprem ve fırtına gibi olaylar sonrasında kale yeniden incelenmiş, acil durumda müdahale ekipleri oluşturulmuştur.
Tüm bu onarımlar sayesinde Amasra Kalesi, günümüzde büyük oranda ayakta kalmayı başarmıştır. Farklı dönemlere ait mimari tekniklerin iç içe geçtiği sur duvarları, adeta bir açık laboratuvar gibi incelenmekte; restorasyon uzmanları her bir katmanın özelliğine göre müdahale planları hazırlamaktadır. Bu çok katmanlı yapı, bir bakıma kalenin en değerli yönlerinden biridir ve konservasyon çalışmalarında bu katmanların korunarak gelecek kuşaklara aktarılması temel hedeftir.
Conclusión
Amasra Kalesi, Karadeniz kıyısında küçük bir yarımadaya kurulmuş olmasına karşın, barındırdığı tarihsel mirasla dünya çapında öneme sahip bir yapıdır. Antik çağlardan günümüze uzanan süreçte kale, sırasıyla Fenikeliler, Romalılar, Bizanslılar, Cenevizliler ve Osmanlılar gibi farklı uygarlıkların izlerini taşımıştır. Bu yönüyle Amasra Kalesi, Akdeniz ve Karadeniz medeniyetlerinin buluşma noktası olmuş; surlarında ve yapılarında her dönemin bir hikâyesi birikmiştir. Kale duvarlarındaki Latince imparatorluk kitabeleri, Bizans’a özgü taş işçiliği, Ceneviz armaları ve Osmanlı devri camisi gibi unsurlar, onun çok kültürlü kimliğini gözler önüne serer. Bu kale, sadece askeri bir yapı değil; aynı zamanda yüzyıllar boyunca insanların yaşadığı, ibadet ettiği, ticaret yaptığı bir “kale-kent” özelliği taşımıştır.
Günümüzde Amasra Kalesi’nin korunması, hem Türkiye’nin kültürel mirası hem de insanlığın ortak tarihi açısından büyük önem arz etmektedir. 2013’te UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’ne alınması, bu değerin uluslararası düzeyde de tescillendiğini göstermektedir. Kaleyi korumak, içinde barındırdığı tüm tarihsel katmanları –yani antik dönemden Osmanlı’ya dek uzanan bir zaman tünelini– korumak anlamına gelmektedir. Bu bilinçle yürütülen restorasyon ve bakım çalışmaları, hem özgün mimari detayların yaşatılmasını hem de yapının fiziksel devamlılığını hedeflemektedir. Amasra Kalesi, bölge halkı için de bir kimlik sembolüdür: Yüzyıllardır kent siluetinin vazgeçilmez bir parçası olarak halkın hafızasına kazınmıştır.
Sonuç itibariyle, Amasra Kalesi’ne dair yapılan incelemeler ve sunulan analiz, bu yapının tarihsel önemini ve geçirdiği dönüşümleri derinlemesine ortaya koymaktadır. Kalenin antik çağlardan bugüne uzanan serüveni, onu sadece Amasra’nın değil, dünya kültür mirasının da önemli bir parçası yapmaktadır. Bu nedenle kale, “Çeşm-i Cihan” olarak anılmayı hak eden bir değerdir ve gelecek nesillere aktarılması için tüm koruma çabalarını ziyadesiyle hak etmektedir. Amasra Kalesi’nin bir kültürel miras olarak titizlikle korunması, geçmişe duyulan saygının ve geleceğe bırakılacak en kıymetli hediyelerden birinin ifadesidir.
Kemal Onur Ozman
Czech University of Life Sciences Prague, 2025
Kaynakça:
- Burak, Nurhilal (2020). “Amasra Kalesi’ne Dair Koruma Önerileri.” Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 105-118. (Makale içinde kalenin tarihçesi, yapı teknikleri ve koruma önerileri detaylı biçimde ele alınmıştır) ((PDF) AMASRA KALESİ’NE DAİR KORUMA ÖNERİLERİ).
- Hasluck, F. W. (1910). “Genoese Heraldry and Inscriptions at Amastra.” Annual of the British School at Athens, 17: 132–144. (1910 tarihli bu çalışma, Amasra Kalesi üzerindeki Ceneviz arma ve kitabelerini belgeleyen ilk akademik çalışmalardandır).
- Eyice, Semavi (1966). Historia de Amasra (kitap). (Amasra’nın antik dönemden Osmanlı’ya tarihini kronolojik olarak ele alan kapsamlı bir eser; kalenin Bizans kiliseleri ve Fatih Camii gibi yapıları üzerinde durur).
- Bartın İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü (2020). “Amasra Kalesi” Kültür Portalı sayfası ( AMASRA KALESİ | Kültür Portalı ). (Kalenin tanıtımı, fiziksel özellikleri ve tarihçesi hakkında resmi bilgiler içerir).
- UNESCO World Heritage Centre (2015). “Trading Posts and Fortifications on Genoese Trade Routes from the Mediterranean to the Black Sea”. (Amasra Kalesi’nin de dahil olduğu Ceneviz ticaret kolonileri adaylık dosyası, kalenin Ceneviz dönemi önemini vurgular).
- Anadolu Ajansı (2018). “Amasra’da UNESCO Kalıcı Miras Listesi Hareketliliği”. (Haber metni, kalenin UNESCO süreci ve koruma çalışmalarına dair güncel bilgileri sunar).
- Arkeolojik Haber (2019). “Amasra Kalesi’nin Altında Çöken Kayalıklar Endişe Yarattı”. (Haber, kalenin fiziki sorunları ve yakın dönemde yapılan onarımlarla ilgili bilgi vermektedir).
- Batı Karadeniz Kalkınma Birliği (2015). “Amasra”. (Amasra Kalesi’nin tarihi ve kültürel önemini genel hatlarıyla özetler; Fatih’in sözünü ve Ceneviz dönemini anekdotlarla anlatır).